AGORA SOKAĞI


Her sokağın kendine özgü bir ismi ve kuşkusuz, bilinen bilinmeyen bir hikâyesi vardır. Muharrem Kaya bizi alıp İzmir Agora Sokağı’na götürmeden önce kısa bir tarihi yolculuk yapıyor. Bu yolculukta soykırımlar olarak adlandırılan tarihi olayları adres gösteriyor. Tarihi kanıtları da aktararak karartılmış bu yolla bilimsel veriler aracılığı ışığında aydınlatıyor. Ezberleri bozmayı ihmal etmez. Agora konaklama yeri ve eskilerin alışveriş merkezi olduğunu anımsatıp, yeniden bu gün ki  Agora Sokağı’na sizi konuk ediyor.
 
Agora Sokağı bir yandan çaresizlere çare olurken, bir yandan da yok olan tarihine çare de bekler. Adaletsizlik içinde adalet arar. Yokluk içindekilere çare olmaya mekândır. Arar ama hiçbir zaman da aradığını bulma şansı olmaz. Hukukçu Tahir Elçi’nin katledildiği Diyarbakır Sur İlçesi, Alipaşa Mahallesi, Kurt Sokak’tan İzmir Agora Sokağı’na göçmek zorunda kalan Kürt ailenin dramı yeni bir mekan da yeni olaylarla devam eder.

Kimi zaman ağlanacak halimize güler, kimi zaman gülecek halimize ağlamak zorunda kaldığımız bu ülkenin vatandaşı olarak ayakta durmaya çalışırız. Yazar bu konulara hiç yabancı his etmez kendini. Bizi alıp Besse anaya götürür. Besse ana İzmir’i tanımaya çalışırken adaletin herkes için değil de isteyenin istediği gibi dağıtığı bir adalet olduğunu kısa sürede anlar. Bir köy ağasının kılıcını Ermeni vatandaşın boynundan denerken, sopaya çarpınca kırılması Ermeni vatandaşın suçlu olmasına yetecek kadar delil olması adalet anlayışının en çarpıcı örneği olarak tarihi sayfalarda belgelenir.

Besse ananın İzmir şehir yaşamına uyum sağlaması kolay olmaz. Cezaevinde iki evladı için doğup büyüdüğü toprakları savrulup artı ve eksileriyle boğuşarak ayakta durmaya çalışır. Okuduğu bir kitaptan dolayı işkencede felç edilmiş koca da başka bir dram. Adaleti Sidar’ı avukat yapmakta bulan aile keşmekeş içinde yaşam kavgası verir. Bu arda güzel tesadüfler de yolluna çıkar. Bese ananın tesadüfen  bindiği araba Sidar’ın okul arkadaşının çıkınca olayların seyri değişir. Bu kısa yolculuk Sezgini İzmir sahilinden sürükleyip Agora Sokağı’na götürür. Katıksız bir sevdanın sularına sürükler. Zengin bir iş adamının oğlu Sezgin Sidar’ın ailesini tanıyınca başka bir dünya ile tanışır. Çiçeği burnunda aşıklar kısa gezintilere vesile olur. Ege’nin mavi sularını seyretseler de kıyıya vuran cesetler mutluluklarına hüzün gölgesi düşürür.

Diyarbakır’dan gelip İzmir Agora Sokak’ta yaşam savaşı veren ailenin iki evladı farklı cezaevlerindedir. Baba işkenceden felç, Besse ana bir hafta birini diğer hafta birini ziyaret eder. Hafta içi kalan zamanını temizlik işleri yaparak eve maddi katkı sunar. Ferit pazarlarda para kazanmak derdindedir. Sidar okuyup avukat olacak, başta kardeşleri olmak üzere adalet arayanların haklarını savunacak.

Dolaştıkça çelişkiler yakasını bırakmaz. Kapitalist üretim tarzının getirdiği yaşam tarzı her ne kadar renkli olsa da foyaları sıra ile su yüzüne çıkar. Paranın gücünü her zaman adaletin üstünde olduğunu fark edersiziz.  Kimi zaman rant gereği yok olan geçmişimizle yüzleşmek zorunda kalırız. Korunması gereken tarihin yok olmasına yüreğiniz el vermez. Çıkıp yüksek sesle bağırasın gelir. “Ey tarih yıka ellinin kirini pasını, ben kendi tarihimi kedi ellerimle yazacağım.” Demek için sabırsızlanırsınız. Başkaları tarafından yazılan tarihin bizi yanıltmaya devam edeceği kesin.

Yaşam insanları oradan oraya sürükler. Sürüklerken çeşitli entrikalar çıkarır karşınıza. Oğlunun bir Kürt kızına olan aşkını sindiremeyen zengin bir baba komplo düzenlemeyi unutmaz. Tatile çıkarken yolun hapishaneye düşmesi sürpriz olmaz Sidar için . Sezgin babasının hazırladığı tuzağa düşmesi çok zor olmaz. Baba Kürt gelini bir türlü içine sindiremez. Bu olay sevenleri daha da yakınlaştırır. Paranın gücü sevdanın gücüne yenik düşer. Tarihi sevenler yazsa daha mı iyi olurdu acaba?

Çelişkiler ve adaletsizlik var gücü ile sarmalamıştır yaşam savaşını. Barıştan söz edenlerin suçlu savaştan söz edenlerin kahraman olduğu bir atmosferden ne beklenir. Farklı etnik kökenden gelenlerin vatandaşlığı sadece kâğıt üzerinde kalır. Birbirini anlamak yerine ötelemeyi çözüm olarak dayatanlar ne yazık ki itibar gördüklerini bir ülkede barıştan söz etmenin bir yararı olmaz.

Yazar Diyarbakır’dan Kürt ailesiyle yolla çıkarken tarihi süreçleri önünüze kılavuz olarak getirir. Türkiye’de Kürt olmanın bütün olumsuzlukları peşini bırakmaz. Yinede ırksal ayrımları sürdüğü günümüzde güzel şeylerin de olduğuna tanık olursunuz. Varlıklarına güvenip “dediğim dedik çaldığım düdük” deseler de katı yüreklerin birgün yumuşadığına tanık olursunuz. Kürt kızını sabırlı ve insani değerleri ödülünü geç de olsa bulur. Diğer yandan korkular ve kaygılar devam eder. Ferit’in beklenmedik sonu Besse ananın dayanma gücünü tükettir. Kurtuluş olmasa da ölüme sığınmak zorunda kalır çaresiz.

Okurken tarihi hafızanız ve günlük yaşamınızı bir kez daha sorgulama şansı bulacaksınız. Çoğu yabancı olmadığımız olayları yazarın penceresinden farklı bir bakış açısıyla görerek empati  ve telepati kurma şansı elde edebilirsiniz. Yazar bunca karamsarlığa rağmen Çetin Altan’ın “enseyi karartmayın” sözünü de hatırlatmadan edemez. Okurken İzmir’in bu gün ki siyasal atmosferine de tanık olacaksınız. Kitapseverlerin okuyup kütüphanelerinin bir köşesinde bulundurması gereken güzel bir eser.

Ozan Yayıncılık tarafından basılmıştır.
Muharre Kaya’nın diğer eserleri:
Serbelam Zorbelam, (şiir-1998)
Firdevs’in Dramı, (şiir-204)
Esir Kampının Su Taşıyıcısı, (öykü-2009)
Küllerimi Sana Bıraktım, (roman- 2010)
Agora Sokağı, (roman- 2016)


 
 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56