ARGUVAN HABER
2016-08-31 10:21:14

SEN KİRLENME BEN ÖLEYİM AKDENİZ-Âşık Muharrem Yazıcıoğlu Üzerine Bir Deneme

SÜLEYMAN ÖZEROL

http://adimsoz.blogspot.com.tr 31 Ağustos 2016, 10:21

“SEN KİRLENME BEN ÖLEYİM AKDENİZ”
Âşık Muharrem Yazıcıoğlu Üzerine Bir Deneme
Süleyman ÖZEROL


11 Temmuz 2007 günü aramızdan ayrılan Yazıcıoğlu’na saygılarımla…

Konya’da katıldığım özel eğitimle ilgili iki haftalık hizmet içi eğitim kursu 16 Ağustos 1991 günü sona erince dört arkadaş Nevşehir’e, oradan da Hacıbektaş’a gittik. Üç gün süren Hacıbektaş Şenliklerinin ilk gecesi sabaha karşı bir çay ocağında oturduk. Burada Adanalı Recep Bilir ve ailesi ile tanıştık. Çay ocağının sahibi Malatya’da Alpaslan İlkokulunda öğretmenlik yapan İbrahim Şahin’in babasıymış. İbrahim yanımıza gelerek arabasında uyuyabileceğimizi söyledi. Saat 07 00 sıralarında İbrahim’in ocağın karşısında duran taksisinde iki saatlik uykudan sonra çevreyi görmek ve etkinlikleri izlemek üzere dolaşmaya başladık. Hacı Bektaş Veli Türbesi, Çeşme, Karadut ve çevresini gezdik. Malatya’dan gelen arabalarla karşılaştık, bu arabalara binerek Beştaşlar yöresine gittik. Beştaşlar’da Dertli Divani ve Remzi Öztürk ile karşılaştım. Her ikisi de Kısaslı ve oradan öğrencim. Ozan Dertli Divani’nin asıl adı Veli Aykut. Remzi’nin dedesi Malatya-Hekimhan’dan gitme. Babası Hasan amca Almanya’da vefat etmiş.

Beştaşlar’dan kavaklığa geçtik. Buradaki kalabalık her yana yayılmıştı, saz söz vardı dört bir yanda. Elinde çantası, omzunda sazı uzunca bıyıklı, kır saçlı yaşlıca birisi yanımıza geldi. Kavaklara yaslanmış yeni demlenen çayımızı içerken de konuşmaya başladık. Bir süre sonra sazını düzenledi ve birkaç deyiş çalıp söyledi. Çantasından çıkardığı “Kaynağımı Kurutma” adlı şiir kitabını yeni bastırdığını, bu tür etkinliklere katıldığını anlattı. Dün akşam çay ocağında karşılaştığımız Adanalılar oradaydı, kitap elimde yanlarına yaklaştım, selamlaştık, akşam tanıştığımızı söylediğimde, “Haaa, sen abimle beni karıştırdın, o şimdi Mevlana’yı ziyaret etmiş, Konya’dan yola çıkmıştır bile. Belki de kamyonuyla Adana’ya ulaşmıştır” dedi. Recep Bilir’in ses tonu hemen fark ediyordu. Biraz daha yavaş ve sakin konuşuyordu. İkiz gibiydiler. Abisi Cabbar Bilir ise daha heyecanlı ve sinirliydi. Son kitabı da onlar aldı. Kitaptan on bir tane satın almış olduk. Çayımızı içerken ellerinde kitaplarla fotoğraflarını çektim. Bir süre sonra âşık yanımızdan ayrılarak başka gruplara doğru uzaklaştı.

Sözünü ettiğim kişi, kendi deyimi ile “Türküleri güzel Arguvan ilçesinde az topraklı bir ailenin çocuğu olarak 1928 yılında dünyaya gelen” Âşık Muharrem Yazıcıoğlu idi. 1997 yılında Malatya’da yeniden karşılaştığımızda kendisini daha yakından tanıma olanağı buldum. Birlikte televizyon programına katıldık, söyleşiler yaptık, kitaplarından armağan etti.

Doğduğu köy Halpuz, yeni adıyla Dolaylı, Arguvan’ın mahallesi konumunda ve özgün Arguvan havalarının merkezi olarak bilinir. Yazıcıoğlu, ilkokulu burada okur, küçük yaşta köy işleriyle uğraşmaya başlar. Gençlik döneminde Pir Sultan ve Âşık Veysel gibi ozanların deyişlerini, bir yandan da yerel türküleri öğrenir.

Bizim penceremiz yele karşıdır
Bülbülün figanı güle karşıdır
Kim bilir ki içerimde neler var
Gülüp oynadığım ele karşıdır

Bu dörtlüğü M. Zeki Tulunay’dan1 dinlediğini söyler. Ve elbette ki daha başka

Arguvan türküleri…
Yürü güzel kemendim ol tacım ol
Darılma sevdiğim anam bacım ol
Ben ölürsem salacama sicim ol
Dutma salacamdan ilazım değil
* * *
Evlerinin önü uzun bir yokuş
Kurban olam gelin bu nasıl bakış
Halının üstüne döktüğün nakış
Kurban olam nakış tutan ellere

Başka yörelerde olduğu gibi Arguvan ve köylerinde de dedelik-zakirlik yapan Âşık Yusuf ve İmam Dede’den 2 etkilenerek çalıp çağırmaya başladığını söyler. Askerlikten sonra ortaokulu dışarıdan bitirir.
1952’de evlenir.
1953’de “sağlıkçı” olarak devlet memurluğuna başlar. Yedi yıllık sağlıkçılıktan sonra, yedi yıl da mahkeme kâtipliği yapar. Değişik görevleri nedeniyle yurdun çeşitli yerlerinde bulunur.
1965’de şiir yazmaya başlar.
1966’da Almanya’ya gider, orada bulunduğu dokuz yol içerisinde de haksızlıkları dile getiren şiirler yazar, bazılarını sazıyla seslendirir.
1974’de şiirlerini ilk kez Uyandık adıyla
 kitap olarak bastırır. 1975’de Âşık Ali İzzet Özkan ile birlikte işçilere konser vermek üzere Kültür Bakanlığınca Almanya’ya gönderilir. Almanya izlenimlerini Almanya Notları başlığı altında kitap bütünlüğünde hazırlar. 1976’da yeniden sağlık kurumunda görev alır.
1980’de Göze
 adlı kitabını bastırır. Üç yıl sonra sağlık sorunları nedeniyle Antalya’ya yerleşir, Çalışmalarını burada sürdürür. Kültür Müdürlüğü çalışanı Musa Seyirci’den ilgi ve destek görür. 1991’de Kaynağımı Kurutma adlı şiir kitabını yayınlar. Aynı yıl yayınlanan Anadolu’mun Meyveleri adlı kitabı Kültür Bakanlığınca il halk kütüphanelerine gönderilir. Çeşitli yarışmalara, konserlere, panellere, toplantılara katılır; çeşitli derneklere üye olarak birikimini geliştirir. Hacıbektaş, Abdal Musa, Arguvan, Veli Baba törenlerine katılmıştır. Ankara Halk Ozanları Derneği, Pir Sultan Derneği, Hacıbektaş Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği üyesi olduğu derneklerden bazılarıdır. Ankara Hacıbektaş Anadolu Kültür Vakfı’nın kurucu üyelerindendir.
2 Temmuz 1993 günü Sivas’a Pir Sultan Törenlerine gider, ancak yakılamaz! Bu olayla ilgili olarak tepkisini şöyle dile getirir:
“O vahşeti ben de yaşadım. Kaybettiğimiz 37 değerli kişiyi saygıyla anarken, dini kendilerine kılıf ederek insanlığın yüz karası olan bu vahşeti işleyenleri ve olayı haklı göstermeye çalışanları kınıyorum ve lanetliyorum.”

1994’de Kitaplar Ağlıyor 
ve Birbirinden Kaçar Oldu İnsanlar adlı kitaplarını yayınlar. 15 yapıtı TRT denetiminden geçer ve belgeliklere kaydedilir. 1998’de Sevdalıyım adlı kitabını yayınlar, Yeni Bir dünya Yaratalım adlı çalışmasını da Kültür Bakanlığına sunar.
2001 yılında Kültür Bakanlığının katılarıyla Haykıran Yürek
 adlı kasetini çıkarır. “Gerçek Atatürkçülük düşüncesi ile yurdun birliğini, beraberliğini savunarak; haksızlıklara, hırsızlara, vurgunculara, soygunculara, adam yakan gibi sahte dincilere, gerek politik, gerekse dincilik adı altında milleti ve yurdu bölerek insanlığın mutluluğuna zarar verenlere karşı çıkmışımdır” der. Hacıbektaş felsefesi ve Atatürk ilkelerini, insanlık ve doğa sevgisini kaynağı ve sermayesi olarak kabul eder. Alevi-Bektaşi eğitimi ile beslenmiş, Atatürk ilkelerini yürekten benimsemiştir… Hacıbektaş Veli’nin, “Benim dinim insanlık, imanım sevgidir” sözünü ilke olarak alır, insan olmayan kirşinin ne dünyada ne de aradığı ahrette bir dayanağı olamayacağına inanır.

Atatürk sana geldi
İlminden örnekler aldı
Düşmanlar perişan oldu
Kan getirdin bu günlere
* * *
Bıraktığın gençlik çoktan yozlaştı
Gençleri kırdıran çoktan uzlaştı
Menfaat uğruna hepsi anlaştı
Stokçu malını satmıyor Atam

***
Sahte olup kan dökenler
Boşa kendini yoranlar
Methedip şiir yazanlar
Şimdi bizden Atatürkçü 
***
Girmiş insanın içini
Ne güzel uymuş biçime
Bunda insanın suçu ne
Ben tanrıyı sende buldum

Ecelin soğuk yelini Sivas’ta 2 Temmuz 2003 günü ensesinde duyan Yazıcıoğlu, ozanlık görevini korkmadan yerine getireceğini belirtir.
Ecel dolanır başımda
Bir gece ani döşümde
Yine korkmam bu yaşımda
Beni halime bırakın

Örgütlülüğün önemine ve gereğine inanmıştır. Bunu Malatya’da birlikte katıldığımız televizyon programlarında ve söyleşilerimizde sık sık dile getirmişti.

Yurdumu halkımı severim dersen
Erenleri candan severim dersen
Geçmiş ustalara saygı duyarsan
Ozansan örgütlü birleşmeye gel

Yazıcıoğlu’na göre ozan; “Şiir yazmasıyla Şair,
 söylemesi ile Ses Ustası-Bestekâr, yöresinin türkülerini söylemesi ile Mahalli Sanatçı’dır. ‘Halkın öncüsü, gözü, kulağı, sesi olarak halkın yanında yer alır.’Bu yönüyle de Aydın’dır.” Demek ki halk ozanı beş kişilik yükü omuzlamıştır ve de yükü ağırdır.
Musa Seyirci, Yazıcıoğlu’nda iki güçlü şiir damarı olduğunu belirtir. “Bunlardan birincisi şiirlerinin yapısını oluşturan Seyrani damarıdır. Birisi de toplumun aksaklıklarını oluşturan haksızlıklara ve yanlışlıklara karşı olan Pir Sultan damarıdır.”

Yazıcıoğlu, yerel yönüyle Arguvanlı’dır. İnsancıldır, sevgidir, dosttur, Hacı Bektaş’tır, Atatürk’tür… Hacı Bektaş’tan Pir Sultan’a. Seyrani’ye Veysel’e; oradan da Âşık Yusuf ve İmam Dede yoluyla günümüze taşınan aydınlık düşünceyi, yaşam biçimini, bununla birlikte ozanlık geleneğini halkın yanında yer alarak sürdürmektedir.

Doğumunun 75. yılında ozanımıza kolay gelsin derken, her yönüyle temiz ve güzel bir dünya özlemini yansıttığı bir dizesi ile yazımı noktalıyorum;

“Sen kirlenme ben öleyim Akdeniz.”

Bu yazı, 22 Temmuz 1997 günü Malatya Vilayet Aile Çay Bahçesinde Kanber Doğan, Metin Özer, Hüseyin Şahin ve Çetin Bulut’un da bulunduğu bir söyleşi ortamında kaleme alınmış, 9 Haziran 2002 günü Ankara’da Malatyalılar Derneği’nde kendisi ile görüşme sonucu bazı ek bilgilerle 13 Temmuz 2002’de düzenlenmiş, 27 Mayıs 2003 tarihinde ise son biçimi verilmiştir.

————————————————–
1 M. Zeki Tulunay:
2 Âşık Yusuf Başaran (1904-1994) ve İmam Şahin (1917-1966) Hekimhan’ın Ballıkaya (Mezirme) köyünden dede-âşıklardır. Hekimhan-Arguvan, Sivas çevresinde birçok kişinin bağlama öğrenmesinde, zakir/âşıkların yetişmesinde etkili olmuşlardır.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.