SİVAS DAVASI

Annemle babamı toplayıp
İçinden bir çıkardım
Kalanı kalanla çarpıp
Yıllara böldüm
 …
Elde var Beş
Üçü kız
İki oğlan
…………….
 
Bu gün canım “havanda su dövmek” istemiyor.
Elim kolum kaldıramayacağım kadar ağır, tokmak kolumdan da ağır.
“Havanda su dövenler” grubunun diğerler üyelerinin de canı sıkkın besbelli.
Yüzleri yere düşmüş, gözlerinde ışığın zerresi kalmamış.
Ağzımızı bıçak açmasa da işi gücü bırakıp buraya konuşmak için geldik.
Kapıya “CLOSE” u asmadık. Gelen gelsin hatta herkes girsin içeriye, o zaman sesimiz daha gür çıkar belki.
Bu gün Dünü konuşacağız.
…………
Ankara ADALET Sarayında  “malumun ilamını”; çoktan verilmiş kararlardan birinin “hukukun üstünlüğü, adaletin herkese lazım olduğu, terazinin asla yanlış tartmadığı” teraneleriyle meşrulaştırılmamasını bekliyoruz.
Adliye önüne gittiğimizde erkendi. Çağırıcı ev sahibi olarak “Pir sultan Abdal” derneği ve Ankara dışından gelen şube temsilcilerinden oluşmuş küçük bir topluluk vardı.
Ankara, “derin uykusundan” henüz uyanamamıştı.  
Yerler ıslak, havada gri bulutlar.
İnsanların elinde mavi, beyaz, sarı, inadına kırmızı bayraklar, flamalar, dövizler.
Yakalarımıza, elinde sazıyla başını gökyüzüne kaldırmış “zaman aşımına hayır” diyen Pir Sultanlarımızı takmışız, sağımızla solumuzla merhabalaşıp bildiğimiz bir şeyi, başka bir şeymiş gibi düşleyerek, umutla bekliyoruz.
Bu duyguyu tahmin edersiniz. Çok sevdiğimiz birinin ölü bedeni başında beklerken onun, uzandığı yerden kalkıp yürüyeceğini  “üzülme bak, yanındayım. Sil artık gözündeki yaşları” diyeceğini sanmaya benzetirim ben.
Ses aracı önümüzde durdu. Edip Akbayram “Türküler yanmaz” diyordu var gücüyle.
Cayır cayır yananların adları okundu, her anılana “ARAMIZDA” diye cevap verdik tek yürek, tek ses olarak.
Sivas şehitleri ölümsüzdür dedik, Sivas’ın ışığını söndüremeyeceklerini söyledik. Koçgiriden, Desimden yola çıkıp, Sivas’a gelmeden önce Çorum’a, Erzincan’a, Malatya’ya uğrayıp Maraş’ta mola verdik.
Pir Sultan’ı, Nesimi’yi, Şeyh Bedrettin’i andık. Türküler, ağıtlar eşliğinde “Ankara’da Hâkimler ” olduğunu varsaydık. “Bu dava İnsanlık davasıdır, adam yakmak bütün zamanlarda insanlık suçudur” demelerini bekledik.
Sanıklar ve avukatlarından katılanın olmadığı davanın karar duruşmasından müdahil avukatlar, arkalarındaki insan seliyle çıkarken hiçbir yere yazılamayacak kadar kara ve utanç verici karar gelenlerin yüzlerinden, gözlerinden okunuyordu. Geriye ses aracının üstüne çıkıp ilan etmek kalmıştı:
  “Mahkeme, insanlığa karşı suç ve katliam tanımı yapmaktan kaçınıp, AİHS’nin işkenceyle ilgili ‘kamu görevlisi’ kriterine dayanarak zamanaşımına hükmetti,  davayı düşürdü.
Nerede oldukları bilindiği halde koskoca Devlet’in bir türlü yakalayamadığı yedi firari sanıktan, eceliyle ölen iki caninin ruhuna toplu bir fatiha okutup, haklarımızı “helal” ettirdikleri “ şanlı tarihimizin kayıtlarına geçirildi”.
……………
Daha birkaç gün önce Adıyaman’daki Alevi yurttaşların yaşadığı evlerin kapılarına kırmızı çarpı işaretleri konulmasını “bunlar çoluk çocuk işi, ciddiye almamak lazım” diye geçiştiren İç İşleri Bakanına kimse 1978 de Maraş’ın Yörükselim mahallesindeki kapılara konulan kırmızı çarpı işaretlerini; katliamın “asıl kahramanları” olduğu tanık ifadeleri ve belgelerle tespit edilen 68 kişiye ise bu güne kadar niye ulaşılamadığını sorup, hatırlatmadı.
Meclis kürsünde  “Bak işte o çoluk çocuklar 15 sene sonra Sivas’ta adam yaktı. Verdiğiniz yasal güvencelerle ülkenin her yanında ellerinde benzin bidonlarıyla dolaşıyorlar”  diyen olmadı. Olduysa da bize duyurmadılar.
………..
Hatırlarsınız, Maraş’ın Ökkeş Kenger’i ŞENDİLLER oldu.
Bakın Allah aşkına, heceleyin: ŞEN -DİL-LER
Dilinin, yüzünün, vicdanının karasını temizlemeye hiçbir gücün yetmediği tescilli katil milletvekili oldu.
Dokunulmazlık zırhını giydi, aklandı, paklandı. İki yıl önce; katliamın yıldönümünde “Maraş olaylarını protesto eden” eylemciler üzerine yürüyen saldırganları bürosunun penceresinden yönetip yönlendirirken görüntülendi.
İnanıyorum ki;
SİVAS’ın yakıldığı dönemdeki Belediye Başkanı Temel KARAMOLAOĞLU’nun Milletvekili olduğunu da unutmamışsınızdır.
Hizmetleri kaldırımlara taş yığdırmakla sınırlı kalmayan katliam sorumlusu Başkan; yardımcısı Cafer ERÇAKMAK’ı olay gecesi yurt dışına çıkardıktan sonra telefonla bağlandığı bir televizyon programında:
Madımakta bulunanlar "yanarak" değil "dumandan boğularak öldüler"  diyebiliyordu.
………….
KARAMOLLAOĞLU.
Bir caniye soyadı bu kadar mı yakışır?..
 KARAMOLLA -oğlu…
Şeytanların avukatları bu gün de Mecliste. AKP’nin Bakanları, milletvekilleri olarak arz-ı endam ediyorlar.
………..
Ses aracı üstünden “mahkeme kararının “açıklanmasıyla binlerce insan umut kırıklığıyla dalgalandı.
Biz, patlayan fırtınanın öfke dalgası olduğunu sanırken dört bir yanda, kendini kalkanlarının ardına saklayarak güvence altına almış kolluk kuvvetleri,  gözlerindeki nefreti saklamaya bile gerek görmeden önce silahlarını kullanıp gözdağı verdiler, kimseyi korkutamayınca da tekme, tokat, cop, küfür.. Allah ne verdiyse, dört bir yandan saldırdılar.
İnsanların yüreğindeki yangını daha da alevlendirmek için zehirli gaz sıkıp, yerlere yığılanları tekmelediler.
Bize; her zaman olduğu gibi “kart o….pu”lar olduğumuzu söylediler.
Kıçımızı kırıp evimizde oturmak yerine yaşımıza başımıza bakmadan buralarda sürttüğünüz için her şeye “müstahak”sınız dediler.
Her tekmeyi, her copu öylesine istek ve iştahla indiriyor, her küfrü o kadar doğallık ve hayâsızlıkla söylüyorlardı ki utancımızdan yüzümüz kızardı erkek arkadaşlarımızın yanında.
Onlar; gözlerinin önünde çamura itilip tekmelenenleri yerlerden toplarken insanlıklarından utandıkları için “gözü dönmüş iki ayaklı saldırganlara gerekli cevabı” verememenin, anladıkları dilde konuşamamanın ezikliğini yaşıyorlardı kuşkusuz.  
……….
Ankara’nın ekâbirleri öğlen saatlerinde televizyonların bazılarında kısaca da olsa verilen “Ankara Meydan Muharebesi” haberleriyle sıcak yataklarından çıktılar.
Tekmelenen, çamurlar içinde yerlerde yuvarlanan insanların görüntülerine baktılar.
Bir yandan “Vah vah, bu kadar da yapılmaz ki…” diye hayıflandılar.
Bir yandan “işte bu görüntülerdir bizi yedi düvele rezil edip, AB’ye girmemizi engelleyen” dediler.
Brunchlarının yanında birer “drink” alırken Yüzde ellilere çıkardıkları oylarıyla kıvırtarak oynadılar.
Kofi Annan’ı konuştular, Başer Esad’a küfrettiler.
CIA başkanına biat etmek ve…
“Küçük dağları ben yarattım, büyükler de babamdan miras kaldı” edasıyla kürsüye çıkıp “Anladığınız dilden…” meydan okuyan delikanlı başbakanı alkışlamak için Meclisin yolunu tuttular.
……………
Yukarıdaki “şiirimsi” şeyin, anlattığım, “Ankara meydan savaşıyla ne ilgisi var? “diye sorarsanız:
Ben de bilmiyorum.
İçimden geldi, yazdım.
Selamlar…
İffet BERKTAŞ 

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

YORUMLAR
HASAN HÜSEYİN TURGUT
HASAN HÜSEYİN TURGUT - 7 yıl Önce

değerli kardeşim iffet, tüm duygularina yürekten katiliyor teşekkür ediyorum.

banner40

banner45

banner57

banner39

banner44

banner56