Devlette,iktidar olan (!) toplumu yöneten siyasilerin görüş ve düşünceleri, tutum ve davranışları,zihniyetleri bütün bir toplumu hatta sokaktaki insanların toplumsal ilişkilerini,birbirlerine bakış açısını,komşuluk ilişkilerini, eğitim ve iş yaşamını,bireylerin psikolojilerini hatta,karı-koca ve çocuklar arasındaki ilişkileri, akrabalık ilişkilerini doğrudan doğruya etkilemekte ve şekillenlendirmektedir! Ama olumlu ama olumsuz...Ülkemiz açısından olumsuz olduğu ise ayan - beyan ortada.
Şayet,yönetim kademesinde bulunan siyasiler, insanları ve toplumu siyasi - felsefi görüşlerine, dinsel - mezhepsel aidiyetlerine,dindar - ateist olmalarına, ırksal-etnitsel kökenlerine, milliyetlerine,zengin-yoksul gibi sınıfsal konumlarına, ekonomik durumlarına, bizden-bizden değil gibi yandaş yada muhalif olmalarına göre ayrıştırıcı, bölücü, ötekileştirici tutum-davranış sergilerse, toplum bölünür, ayrışır, kutuplaşır ve toplum çatışma hatta şiddet sarmalına girerek, toplumda huzur, güven ve mutluluk kalmaz...
Devlet ve siyasi hükümet yetkilileri (! ) bütün yurtaşlara karşı eşit uzaklıkta olmalıdır! Hiçbir yurttaşa ve toplumsal kesimlere, ayrıcalık tanımamalı yada belli kesimleri düşman olarak görmemelidir...
Aslında,yurttaşlara eşit mesafede yaklaşım demokrasininde bir gereğidir. Çünkü, demokrasiyi tanımlayacak olursak : " Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın yada düzenli aralıklarla halkın seçtiği temsilcilerinin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi."
Demokrasinin temel ilkeleri ise:
1- milli egemenlik
2-Seçme seçilme hakkı
3-Katılım
4-Özgürlük
5-Eşitlik
6-Çoğulculuk
7-Çoğunluk
8-Hoşgörü
9-Hukuk devleti
10 - Kuvvetler ayrılığı
Demokrasi, ilkeler ve kurallar manzumesidir. Demokrasi, sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda insanlığın ortak birikim ve değerleri üzerinde yükselen bir kültürdür!!!
Aklın ve bilimin,çağdaşlığın, kadın-erkek eşitliğinin,laikliğin toplum ve devlet nezdinde geçerli olmasıdır.
Ülkemizdeki Kürtler,yüzyıllardır baskı-zulüm ve katliamlara maruz kalmış,dilleri,kültürleri yasaklanmış hatta tarihleri yağmalanmış bir kadim millettir. Bugün hala Kürtler, devletçe kendi öz kimliği ile değil, ancak Türk kimliği ile tanınmakta,devlette belirli noktalara ancak böyle gelebilmektedir. Kürtlerin kültürel, ekonomik ve siyasal hakları tanınmamakta, en küçük hak taleplerinde ise Kürtler devletin ceberrut yüzüyle karşı karşıya gelerek, katliamlara uğramaktalar!
Şu anda Kürtlerin siyasal iradesini temsil noktasında bulunan HDP devlet ve hükümet tarafından tanınmamakta, muhatap dahi alınmamakta ve dışlanmaktadır.
15 temmuz darbe girişimi (! ) sonrası, iktidar partisinin diğer muhalif (!) Partilerle yakınlaşmasına bağlı olarak aralarında bir uzlaşma oluşmuş gibi görünsede,aslında HDP'nin dışlanması, kürtlerin siyasi iradesinin yok sayılması demek olduğundan, bu yakınlaşma ve uzlaşma, Kürtlere karşı bir cephenin tahkim edilmesi anlamına gelmektedir! Bu ise demokrasinin farklılıklara tahammül etme ve uzlaşma mantığına aykırı bir durumdur, tekçi ve ötekileştirici bir tutum-davranıştır...
Hani, " milli irade?"
HDP'ye ağırlıklı olarak oy veren başta Kürtlerin,solcuların,sosyalistlerin,alevilerin, halkların kardeşliğine inanmış olan Türk yada Kürt insanlarının siyasi iradesi, milli iradeyi oluşturan toplamın içinde değil mi? Bu ayrımcılık hatta bölücülük değilde nedir?
Devlet ve siyasi hükümet Türk-islamcı bir perspektifle en makul yurtaş olarak Türk'ü ve Sünni'yi hatta sadece Türk- Hanefi'yi görmektedir!!!
Oysa,ülkemizde yaklaşık 25 milyon Alevi-Bektaşi inanç grubuna mensup yurttaş var. Bugün hala alevilerin inanç-ibadet kaynaklı sorunları çözülebilmiş değil. Cemevlerinin yasal statüsü kabul edilmiş değil! Alevi vakıf ve derneklerinin, kanaat önderlerinin, dedelerin, pirlerin, mürşitlerin Alevi-Bektaşi inanç ve ibadetlerinin özgürleşmesi, hak ve taleplerin karşılanması konusunda ileri sürdükleri en doğal ve insani istekler devlet ve hükümet tarafından karşılanmış değil. Geçmiş yıllarda siyasi hükümet"Alevi Çalıştayları"ile Alevileri hem oyaladı (gerçi aleviler bunu samimi bulmamışlardı) hemde alevilerden oy devşirmenin bir yöntemi yapmışlardı.
Aleviler demokrasinin, laikliğin, çağdaşlığın, kadın-erkek eşitliğinin kadim dostu ve savunucularıdır.
Aleviler, bu ülkenin yüzakıdır.
Devlet, alevilerden de aldığı vergilerle camiler yaparken, imam-vaiz istihdam ederken,alevilerin kendi toplumsal dayanışması ile yapmış oldukları Cemevleri ni ise hala tanımıyor. Tanımadığı gibi Aleviliği asimile etmenin gayreti içindeler.
Şu anda devlet kademesinde, Alevi kökenli hiçbir kaymakam, vali,il emniyet müdürü, general, üst yargı mensubu yoktur! Yada varsada tek-tükdür. Bu ayrımcılık ve yok sayma değilde nedir?
Demokrasinin temel ilkelerinden olan ve ülkemizde ise sadece kâğıt üzerinde kalıp, pratikte uygulanmayan eşitlik ilkesidir. Kısaca eşitlik, hakların kullanılmasında ayrım yapılmaması,yasalar önünde herkesin eşit olması, yasaların herkese aynı biçimde uygulanmasıdır. Herhangi bir kişiye,aileye,zümreye, sınıfa ayrıcalık tanınmamasıdır...
Bu ülkede, ezilen halklara, sömürülen sınıflara yoldaş olan devrimcilerin, sosyalist-komünistlerin yaşam alanları ise adeta çelik bariyerlerle örülüyor. Solcular, siyasi düşüncelerine bağlı olarak en demokratik ve anayasal haklarını kullanarak bir gösteri yada miting düzenlediğinde hatta bir basın açıklaması için toplandıklarında tomalarla, panzerlerle,basınçlı suyla, biber gazıyla, coplarla dağıtılıyor hatta meydanlarda bombalarla katlediliyorlar. Çünkü, egemen sınıflar açısından düzen için en büyük tehlike ve tehdit solcular, devrimciler, sosyalistler, komünistler olarak algılanıyor!
Artık dinci-yobazlık o derece artıki, kadınlar, kapalı-açık olarak kategorize edilip, ayrıştırılıyor. Kadınların,erkeklerle eşit statüde hak ve özgürlüklerle sosyal - siyasal yetki üstlenmesi, yönetim kademelerine gelmesi birtakım gerekçelerle yada gerekçesiz olarak engelleniyor. Kadınlar, ekonomik üretim ve hizmet alanlarından dışlanarak eve kapatılıyor!!!
Bu ayrımcılık ve ötekileştirme değil de nedir?
Hele hele bu ülkede Yahudi olmak, Rum yada Ermeni olmak küfürle özdeş kabul ediliyor! Irkçılık, şovenizm, faşizm halkları, milliyetleri hatta inançları ayrıştırıp, toplumu kutuplaştırarak çatıştırıyor. Birileri de bu kaos ortamından,çatışmacı iklimden nemalanıyor. Kendi kitlesini konsolide etmenin yöntemine dönüştürüyor.
Hani birde diyorlar ya : " Yaradılanı severiz, yaradandan ötürü"diye. Bu söylem dillerinde yalana ve samimiyetsizliğe dönüşüyor.işin aslı şu ki, kendilerinden olmayanı hatta biat etmeyenleri bırakın sevmeyi, kin ile nefret ile ayrıştırıcı bir dille, davranışla yaklaşıyorlar.
Gerçek demokrasilerde bireylerin felsefi - siyasi görüşüne,dindar yada ateist olup olmamasına,etnik kökenine,cinsiyetine, cinsel tercihlerine,yaşam tarzına müdahale edilmediği gibi saygı duyulur, ötekileştirilmez, dışlanmaz. Çünkü, demokrasi hoşgörü rejimi olup, farklılıklar ve farklı unsurlar demokraside birbirlerine tahammül etmeyi,birbirleriyle uzlaşmayı ve bir arada barış, kardeşlik içinde yaşamayı öğrenirler!
Umut ta kalın, dirençli olun.
Hüseyin Yalçın ( Sosyolog )
NOT : Bu makalem ağustos 2016'da Malatya Son Nokta gazetesinde köşe yazımda yayınlandı.