2. Ordu Komutanı Orgeneral Servet Yörük, Size Bir Canın Çok İhtiyacı Var
Arguvan'dan geçip Eymir, Kızık, Kömürlük ve Yoncalı (Brik) Köyünden dağlara doğru yol alıyoruz. Arguvan’dan sonrası, yemyeşil… Kömürlük ve Brik dağları, meşelerle kaplı. Her yan yeşil, sarı, mor, kırmızı, beyaz... Ot, çiçek, böcek; rengârenk her yan.
Arguvan'dan geçip Eymir, Kızık, Kömürlük ve Yoncalı (Brik) Köyünden dağlara doğru yol alıyoruz. Arguvan’dan sonrası, yemyeşil… Kömürlük ve Brik dağları, meşelerle kaplı. Her yan yeşil, sarı, mor, kırmızı, beyaz... Ot, çiçek, böcek; rengârenk her yan.
Su çağıltısı; arı, cırcır böceği, keklik, kurbağa seslerinden başka ses yok. Doğanın harika müziği eşliğinde meşeler, keklik, tavşan, leylek, balık, kurbağa, inek, at ve geyikler… Başka bir dünya, başka bir hülya, başka bir güzellik bu dağlardaki…
Yoncalı (Brik) barajının ne aşamada olduğunu görmeye gidiyoruz. 1975’ten beri yılan hikâyesine dönen, bir türlü el atılmayan baraj… Son altı yıldır dokunulmayan. Yöre halkını, canından usandıran… 150 haneli Bırik köyünü 15 haneye düşüren… Ne onduran ne öldüren; süründüren baraj hikâyesini yerinde gördük. Yöre halkının bu barajı istemediğini; kendilerini yersiz yurtsuz, umutsuz bıraktığını dinledik, anladık.
Maaşlarını alamayan, dağ başında şantiyeyi bekleyen bekçilere konuk olduk. Çaylarını içtik, sohbet ettik onlarla. Şantiyeye yaklaşırken şantiye alanı içerisinde bizden başka bir konuk daha gördük. Kocaman kulaklı, güzel gözleriyle bize merakla bakan bir tavşanla karşılaştık. Sık sık şantiyeye geldiğini öğrendik tavşanın.
Şantiyenin bulunduğu alanın karşısındaki dağın yamacındaki mağaranın önünde bir çift geyik gördüğümüzü anlattık. Tavşanı görmekle de mutluluğumuzun arttığını ekleyince sözlerimize… Söz, doğrudan yöredeki avcılara geldi. Bu arada, oturduğumuz söğüt gölgesine kadar gelen inleme, hırıltı karışımı ses dikkatimizi çekti. Meğer on iki yıllık dostları kangal köpeğini, avcılar yaralamış. Avcıların saçması, hayvanın sol ön ayağında uzun süre kalmış. Hayvan, topallayıp halsizleşince veterinere götürmüşler. Veteriner, hayvanın ayağındaki saçmayı çıkarmış. Ama o vefalı dost, bir türlü iflah olmuyormuş.
Bunları anlatan şantiye bekçileri, gözyaşlarını tutamıyorlar. Sekiz aydır ücretimizi vermiyorlar. Şu anda ikinci kez Malatya’ya, veterinere götürüp kangalımızı tedavi ettirecek paramız yok. Elimiz kolumuz bağlı, kaldık çaresiz. Dayanamıyoruz karşımızda böyle acı çekmesine, diyorlar.
Kangal köpeğinin yattığı barakaya gittik. Altına ot; başının altına da bir bez sermişler. Karnı, hızla inip kalkıyor. Yiyip içemediğinden, karnı sırtına yapışmış. Kara, güzel gözlerini güçlükle açıyor. İnliyor, ağlıyor. Gözlerinden yaşlar akıyor. Kara gözler yalvarıyor… Başını kaldıramayacak, su içemeyecek kadar durumu ağır. Acı çekiyor hem de çok…
Hastaları, ambülâns helikopterle kurtaran ordumuzdan; 2. Ordu Komutanı Orgeneral Servet YÖRÜK’ten rica ediyorum. Kalbim, o dağlarda; aklım ağlayan köpekte kaldı. Lütfen, orada hasta bir can sizden yardım bekliyor. Bir canın, size ihtiyacı var.
Herkesin aklına, yardım isteyebileceği bir kurum gelir. Ben, 2. Ordu Komutanlığından yardım istiyorum. Orada inleyen, sızlayan; yalvaran bakışlarıyla insan olanın yüreğini dağlayan bir vefalı dost, bir yaralı can, sizi bekliyor…
Sultan KILIÇ
.jpg)
.jpg)